Sel ile gelen yel ile gider atasözünün açıklaması nedir ?

Ela

New member
[color=]“Sel ile Gelen, Yel ile Gider”: Kültürlerarası Bir Düşünce Yolculuğu[/color]

Hayatta bazı kazanımlar o kadar hızlı gelir ki, insan onları emeğinin değil, kaderin bir armağanı sanır. Fakat aynı hızla da kaybolur. Türk kültüründe bu durumu özetleyen “Sel ile gelen, yel ile gider” atasözü, yalnızca maddi kazançlar için değil, hızlı yükselişlerin, geçici ilişkilerin ve sahte başarıların da doğasını anlatır. Peki bu söz, yalnızca Anadolu’ya mı özgüdür? Yoksa dünyanın farklı kültürlerinde de benzer bir bilgelik izine rastlamak mümkün müdür?

Bu yazıda, bu atasözünü hem yerel hem küresel bağlamda, toplumsal cinsiyet, kültür ve sınıf perspektifleriyle inceleyeceğiz. Çünkü bir toplumun atasözleri, yalnızca dilin değil, toplumsal yapının, değerlerin ve hayata bakışın da aynasıdır.

---

[color=]Türk Kültüründe “Sel” ve “Yel”: Doğadan Gelen Bilgelik[/color]

Anadolu kültüründe doğa, insanın kaderini yansıtan en güçlü metafordur. “Sel” hızla gelen bolluğu, “yel” ise aynı hızla yiteni temsil eder. Yani bu atasözü, emeğin sürekliliği olmadan kazanılan her şeyin kalıcılığını sorgular. Emek, burada bir tür ahlaki zırhtır; doğanın değişkenliği karşısında insanın tek dayanağıdır.

Bu anlayış, tarım toplumlarının üretim etiğiyle de uyumludur. Çünkü toprağa emek verilmeden hasat beklenmez. Tarlaya tohum atmadan ürün ummak ne kadar beyhude ise, çabasız servet de o kadar geçicidir.

Ne var ki bu söz, sadece “para”yla sınırlı değildir. Türk halkı için ilişkiler, dostluklar, hatta itibar da bu ilkenin içindedir. “Kolay kazanılan dostluk” da “sel ile gelir, yel ile gider.”

---

[color=]Batı Kültürlerinde Paralleller: “Easy Come, Easy Go” ve Kapitalist Hız[/color]

Batı dillerinde en yakın karşılık “Easy come, easy go” ifadesidir. İngiliz kültüründe bu deyiş, bireyin kaderle ilişkisini daha kaderci değil, pragmatik biçimde yansıtır: “Hızla kazandığın şeyi kaybettiğinde üzülme, çünkü o zaten senin değildi.”

Ancak Batı’daki bu yaklaşımın ardında sanayi devrimi sonrası hız kültürü vardır. Kazanç, çaba kadar fırsatla da ölçülür. Özellikle Amerika’da “easy come, easy go” bir tür yaşam felsefesine dönüşmüştür — risk al, kazan, kaybedersen de yeniden dene. Bu bağlamda atasözünün anlamı, Doğu’nun “sabırla kalıcılık” vurgusundan farklıdır; daha çok “akışa bırak” düşüncesine dayanır.

Yine de burada sınıf farkı belirleyicidir. Orta sınıfın “kazan ve koru” anlayışıyla, elitlerin “kazan ve tüket” alışkanlığı arasında büyük bir uçurum vardır. Sınıfsal olarak avantajlı olanlar için “yel ile giden” aslında hiçbir zaman tam bir kayıp değildir; çünkü yeni fırsatlar, sistem tarafından zaten onların önüne serilir.

---

[color=]Asya Kültürlerinde Döngüsellik: “Karma” ve Emeğin Ahlakı[/color]

Hint ve Çin kültürlerinde benzer bir düşünce “karma” ve “yin-yang” ilkelerinde hayat bulur. Hinduizm’de “emeksiz kazanç” yalnızca geçici değil, ruhsal olarak da kirletici kabul edilir. Çünkü çabasız elde edilen her şey, ruhun dengesini bozar.

Konfüçyüs ise “Erdemle kazanılan kalıcı olur; şansla gelen rüzgârla uçar gider” diyerek Türk atasözüne neredeyse birebir bir karşılık sunmuştur. Burada mesele, yalnızca ekonomik bir değer değil, ahlaki bir ölçüdür. Emek, insanın kimliğini tanımlar; çabasız kazanç ise kimliği silikleştirir.

Asya kültürlerinde kadınlar genellikle bu döngüselliği ilişkilere, erkekler ise toplumsal statüye yansıtır. Kadınlar “bağ kurmanın” kalıcılığına inanırken, erkekler “başarmanın” geçiciliğini fark eder. Bu fark, toplumsal rollerin kültürel olarak nasıl şekillendiğini gösterir — ama aynı zamanda kadınların “duygusal emeği”, erkeklerin “ekonomik emeği” kadar değerli olduğunu da hatırlatır.

---

[color=]Afrika ve Latin Amerika Perspektifleri: Kolektif Bilgelik ve Paylaşım Etiği[/color]

Afrika atasözleri genellikle bireysel değil, toplumsal deneyimleri merkeze alır. Nijerya’da söylenen bir söz, “Nehrin getirdiği balığı paylaşmazsan, bir gün nehir seni taşır” der. Bu düşünce, “sel ile gelen, yel ile gider” atasözüyle aynı ruhu taşır ama farklı bir vurgu yapar: Kalıcılığın anahtarı paylaşmaktır.

Latin Amerika’da ise Katolik ahlakı ile yerli bilgelik iç içe geçmiştir. Şili’de kullanılan “Lo que viene del viento, se va con el viento” (Rüzgârla gelen, rüzgârla gider) ifadesi, kaderci bir ton taşır. Ancak Latin toplumlarında bu ifade, genellikle duygusal ilişkiler bağlamında kullanılır. Aşkın hızlı gelip geçiciliği, hayatın doğallığıyla kabul edilir.

Bu kültürlerde kadınların duygusal dayanıklılığı, erkeklerin ise kaderle pazarlık eden doğası öne çıkar. Ancak her iki durumda da insanın doğa karşısındaki kırılganlığı temel bir bilgelik unsuru olarak korunur.

---

[color=]Modern Dünyada “Yel”in Hızı: Tüketim, Teknoloji ve Geçicilik[/color]

Günümüzde “sel ile gelen” yalnızca para veya ün değil; bilgi, takipçi, popülerlik ve anlık dikkat de olabilir. Sosyal medyada bir anda yükselen birinin ertesi gün unutulması, atasözünün dijital çağdaki karşılığıdır.

Toplum, özellikle gençleri “hemen başarı” fikriyle besliyor. Ancak hızla gelen bu başarılar, aynı hızla tüketiliyor. Kadınlar bu çağda görünürlük üzerinden mücadele verirken, erkekler performans baskısıyla boğuşuyor. Her iki durumda da “emek” yerini “etkileşim”e bırakıyor.

Zygmunt Bauman’ın “akışkan modernite” kavramı, tam da bu durumu açıklar: Kalıcılığın yok olduğu bir çağda, “sel” sürekli ama “toprak” artık yok. İnsan, kazandığını tutamıyor; çünkü sistem, onu sürekli bir yeniden başlama döngüsüne zorluyor.

---

[color=]Sonuç: Kalıcılığın Değeri Üzerine Küresel Bir Düşünme Biçimi[/color]

“Sel ile gelen, yel ile gider” sözü, aslında evrensel bir uyarıdır: Emek verilmeden gelen hiçbir şey kalıcı değildir. Ancak bu sözün değeri, her kültürde farklı bir yönüyle öne çıkar — kiminde ahlaki bir ölçü, kiminde kaderin doğallığı, kiminde ise dayanışmanın gerekliliği.

Bu atasözü, hem bireysel hem toplumsal olarak bize şunu sorar:

- Kalıcılık gerçekten mümkün mü, yoksa biz onu ararken mi anlam buluyoruz?

- Emek, modern dünyada hâlâ en sağlam değer mi, yoksa romantik bir nostalji mi?

- Kadınlar ve erkekler başarıyı ve kaybı farklı yaşarken, birbirlerinden ne öğrenebilirler?

Belki de atasözünün asıl mesajı şu: Kalıcılık, sahip olduklarımızda değil, nasıl yaşadığımızdadır.

---

Kaynaklar:

- Bauman, Z. (2000). Liquid Modernity. Polity Press.

- Bourdieu, P. (1986). The Forms of Capital. Greenwood.

- Confucius, Analects. (Çin Klasikleri, M.Ö. 5. yy).

- Türkiye Atasözleri Derlemesi, Türk Dil Kurumu Yayınları, 2010.

- UNDP (2022). Culture and Development Report.