Ela
New member
Dinde Taassup Ne Demek? Küresel ve Yerel Perspektiflerden Bir Bakış
Giriş: Farklı Açılardan Bakmayı Seven Birinden Selamlar
Herkese merhaba. Bugün biraz derin, ama bir o kadar da insani bir konuyu konuşalım istedim: dinde taassup. Kulağa ağır geliyor değil mi? Ama aslında hepimizin bir şekilde temas ettiği, kimi zaman içinde kaybolduğu, kimi zaman ise dışarıdan eleştirdiği bir olgu bu. Taassup, yani bir düşünceye körü körüne bağlanmak, farklı fikirlere kapalı kalmak… Fakat bu sadece dinle ilgili bir mesele değil; insanın dünyayı nasıl gördüğüyle, kendini nasıl konumlandırdığıyla da doğrudan ilişkili.
Küreselleşen dünyada, dinin bireysel inançtan çok kimliksel bir zırha dönüştüğü bir çağdayız. O yüzden “dinde taassup” dediğimizde sadece bir inanç biçimini değil, bir yaşam tavrını da tartışıyoruz. Gelin bu konuyu hem yerel hem küresel boyutlarıyla birlikte ele alalım.
Taassubun Anlamı: İnanç mı, Körlük mü?
Taassup kelimesi Arapça “asabiyet” kökünden gelir; yani bağlanma, taraf tutma anlamı taşır. Dinde taassup, kişinin kendi inancını mutlak doğru olarak görüp, diğerlerini yanlış veya düşman kabul etmesi hâlidir. Aslında özünde inançla değil, insanın düşünme biçimiyle ilgilidir. Çünkü din, insanı özgürleştirmeyi hedeflerken; taassup, o özgürlüğü zincire vurur.
Birçok toplumda bu kavram “imanın gücü”yle karıştırılır. Oysa taassup, imanla değil; korkuyla, aidiyet arayışıyla, bazen de kimlik krizleriyle beslenir. İnsan kendi doğrularına o kadar sıkı sarılır ki, başka bir fikri duymak bile tehdit gibi gelir. Bu noktada dinde taassup, aslında bir inanç zayıflığı değil, bir güvensizlik belirtisidir.
Küresel Perspektif: İnancın Sınırları ve Farklı Kültürlerde Taassup
Küresel ölçekte baktığımızda, dinde taassup her toplumda farklı biçimlerde ortaya çıkıyor. Orta Doğu’da bu kavram çoğunlukla siyasi ve mezhepsel çekişmelerin gölgesinde tartışılıyor. Batı dünyasında ise daha çok bireysel özgürlükler ve kimlik politikaları bağlamında ele alınıyor.
Amerika’da bazı Hristiyan gruplar, modern bilimle dini değerlerin çeliştiğini düşünerek evrim teorisine karşı çıkarken; Güney Asya’da benzer bir bağnazlık farklı dinlerin karşı karşıya gelmesiyle kendini gösteriyor. Japonya ve Kore gibi toplumlarda ise taassup dini bir bağlamdan çok, geleneksel değerlere körü körüne bağlılık olarak karşımıza çıkıyor.
Aslında küresel düzeyde dinî taassup, çoğu zaman korku temelli bir tepkidir: Değişimden, kaybolmaktan, kimliksizleşmekten korku. Bu yüzden küreselleşme, bir yandan farklı inançların buluşmasını sağlarken, diğer yandan taassubun zeminini de güçlendirmiştir. Çünkü her yeni fikir, bazıları için tehdit anlamına gelir.
Yerel Dinamikler: Türkiye’de Dinde Taassubun Yüzleri
Türkiye’de dinde taassup, hem tarihsel hem toplumsal olarak çok katmanlı bir olgu. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde yaşanan modernleşme tartışmaları, dinin kamusal alandaki rolünü sürekli yeniden tanımladı. Bu süreçte bir kesim geleneksel dini değerleri savunurken, bir diğer kesim laikliği özgürlüğün teminatı olarak gördü. Aradaki gerilim, bazen düşünsel zenginlik yarattı, bazen de körleşmeye yol açtı.
Bugün hâlâ dinde taassup denince akla sadece “dindar kesim” gelmemeli. Zira bağnazlık sadece inananlarda değil, inançsızlarda da görülebiliyor. Bir fikre ya da ideolojiye körü körüne bağlılık, aynı zihinsel mekanizmayı çalıştırıyor. Dolayısıyla taassup, inancın değil, zihinsel esnekliğin eksikliğidir.
Yerel ölçekte, dinde taassup toplumun kadın ve erkek rolleri üzerinde de belirgin etkiler yaratıyor. Erkekler genellikle dindarlığı bir kimlik ve güç göstergesi olarak benimserken, kadınlar bunu toplumsal kabul ve aidiyet aracı olarak yaşar. Bu fark, dindarlığın bireysel mi yoksa toplumsal mı yaşandığını anlamamız açısından çok önemlidir.
Toplumsal Cinsiyet Perspektifi: Erkeklerin Pratikliği, Kadınların Bağ Kuruculuğu
Erkeklerin dünyasında dinde taassup çoğunlukla “doğruyu temsil etme” iddiasıyla ilişkilidir. Erkekler bireysel başarıya, kontrol duygusuna ve pratik çözümlere yöneldikleri için, dini konularda da “hakikati savunma” motivasyonuyla hareket ederler. Bu durum, kimi zaman inancı rasyonelleştirmeye değil, idealleştirmeye yol açar.
Kadınlarda ise dinî deneyim genellikle ilişkisel bir bağ üzerinden şekillenir. Kadınlar toplumsal ilişkileri ve kültürel bağları koruma eğiliminde olduklarından, dinde taassup onlarda “uyum” ve “bağ kurma” aracı olarak tezahür edebilir. Yani kadınlar genelde “dışlayıcı” değil, “koruyucu” bir dindarlık sergiler. Ancak bu, onların baskıcı yorumlara sessiz kalması riskini de beraberinde getirir.
Bu noktada her iki eğilim de insanın toplumsal konumundan doğan bir yansıma gibidir: Erkek otoriteyle, kadın ise toplumsal bağla tanımlanır. Fakat dinde taassup, bu iki alanı da daraltır; ne erkek bireysel anlamda özgürleşebilir, ne de kadın toplumsal bağlarını özgürce kurabilir.
Evrensel Dinamikler: İnanç, Kimlik ve Empati
Dinde taassup, modern çağda sadece bir inanç meselesi değil; kimlik inşasının bir aracı hâline geldi. İnsanlar artık “inanıyorum” demekten çok “ben kimim?” sorusuna cevap arıyor. İnanç, bu sorunun cevabında bir etiket, bir sınır, bir güvenlik alanı oluşturuyor. Bu yüzden farklı din veya mezhep mensuplarıyla temas, çoğu zaman kimlik çatışması yaratıyor.
Evrensel çözüm, tahammülden çok empatide yatıyor. Empati, başkasının inancına saygı duymaktan öte, onun inançla kurduğu duygusal bağı anlamaya çalışmaktır. Dinde taassubun panzehiri, “haklı olmak” değil, “anlamaya niyetli olmak”tır.
Küresel düzeyde pek çok toplum, bu empati kültürünü geliştirmek için dinlerarası diyalog projeleri yürütüyor. Fakat asıl mesele, bu diyalogun sokakta, ailede, forumlarda, yani gündelik yaşamda da yer bulması.
Forumdaşlara Davet: Sizce Taassup Nerede Başlıyor?
Şimdi sözü size bırakmak istiyorum. Sizce dinde taassup nerede başlıyor? Bir fikri savunmakla körü körüne bağlanmak arasındaki çizgi nerede kayboluyor?
Farklı inançlardan, farklı kültürlerden forumdaşların deneyimlerini duymak isterim. Belki çocukluğunda “sorgulama” denilerek bastırılan bir merak anınız vardır; belki de bir tartışmada kendi taassubunuzu fark ettiğiniz bir an... Bu paylaşımlar, aslında hepimizin daha özgür düşünmesine katkı sağlar.
Çünkü taassup, bireysel değil, toplumsal bir aynadır. Kimin neye inandığı değil, nasıl inandığıdır asıl mesele. Ve belki de hepimiz, biraz daha anlamaya çalışsak, inancın özüyle yeniden karşılaşabiliriz.
Sonuç: İnançta Derinlik, Düşüncede Özgürlük
Dinde taassup, insanın inançla arasına koyduğu duvarlardan biridir. Oysa din, bu duvarları kaldırmak için vardır. Küresel ölçekte de yerel düzeyde de mesele aynı: İnsan, hakikati sahiplenmek yerine anlamaya çalıştığında, hem kendini hem başkasını özgürleştirir.
Bu forumda da öyle yapalım. Tartışalım, ama dinleyerek. Farklı fikirleri paylaşalım, ama yargılamadan. Çünkü dinin özü, hoşgörüde; taassubun kökü ise korkudadır.
Ve unutmayalım: İnanç, kalpten çıkar; taassup, zihnin kapanmasından.
Giriş: Farklı Açılardan Bakmayı Seven Birinden Selamlar
Herkese merhaba. Bugün biraz derin, ama bir o kadar da insani bir konuyu konuşalım istedim: dinde taassup. Kulağa ağır geliyor değil mi? Ama aslında hepimizin bir şekilde temas ettiği, kimi zaman içinde kaybolduğu, kimi zaman ise dışarıdan eleştirdiği bir olgu bu. Taassup, yani bir düşünceye körü körüne bağlanmak, farklı fikirlere kapalı kalmak… Fakat bu sadece dinle ilgili bir mesele değil; insanın dünyayı nasıl gördüğüyle, kendini nasıl konumlandırdığıyla da doğrudan ilişkili.
Küreselleşen dünyada, dinin bireysel inançtan çok kimliksel bir zırha dönüştüğü bir çağdayız. O yüzden “dinde taassup” dediğimizde sadece bir inanç biçimini değil, bir yaşam tavrını da tartışıyoruz. Gelin bu konuyu hem yerel hem küresel boyutlarıyla birlikte ele alalım.
Taassubun Anlamı: İnanç mı, Körlük mü?
Taassup kelimesi Arapça “asabiyet” kökünden gelir; yani bağlanma, taraf tutma anlamı taşır. Dinde taassup, kişinin kendi inancını mutlak doğru olarak görüp, diğerlerini yanlış veya düşman kabul etmesi hâlidir. Aslında özünde inançla değil, insanın düşünme biçimiyle ilgilidir. Çünkü din, insanı özgürleştirmeyi hedeflerken; taassup, o özgürlüğü zincire vurur.
Birçok toplumda bu kavram “imanın gücü”yle karıştırılır. Oysa taassup, imanla değil; korkuyla, aidiyet arayışıyla, bazen de kimlik krizleriyle beslenir. İnsan kendi doğrularına o kadar sıkı sarılır ki, başka bir fikri duymak bile tehdit gibi gelir. Bu noktada dinde taassup, aslında bir inanç zayıflığı değil, bir güvensizlik belirtisidir.
Küresel Perspektif: İnancın Sınırları ve Farklı Kültürlerde Taassup
Küresel ölçekte baktığımızda, dinde taassup her toplumda farklı biçimlerde ortaya çıkıyor. Orta Doğu’da bu kavram çoğunlukla siyasi ve mezhepsel çekişmelerin gölgesinde tartışılıyor. Batı dünyasında ise daha çok bireysel özgürlükler ve kimlik politikaları bağlamında ele alınıyor.
Amerika’da bazı Hristiyan gruplar, modern bilimle dini değerlerin çeliştiğini düşünerek evrim teorisine karşı çıkarken; Güney Asya’da benzer bir bağnazlık farklı dinlerin karşı karşıya gelmesiyle kendini gösteriyor. Japonya ve Kore gibi toplumlarda ise taassup dini bir bağlamdan çok, geleneksel değerlere körü körüne bağlılık olarak karşımıza çıkıyor.
Aslında küresel düzeyde dinî taassup, çoğu zaman korku temelli bir tepkidir: Değişimden, kaybolmaktan, kimliksizleşmekten korku. Bu yüzden küreselleşme, bir yandan farklı inançların buluşmasını sağlarken, diğer yandan taassubun zeminini de güçlendirmiştir. Çünkü her yeni fikir, bazıları için tehdit anlamına gelir.
Yerel Dinamikler: Türkiye’de Dinde Taassubun Yüzleri
Türkiye’de dinde taassup, hem tarihsel hem toplumsal olarak çok katmanlı bir olgu. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçiş sürecinde yaşanan modernleşme tartışmaları, dinin kamusal alandaki rolünü sürekli yeniden tanımladı. Bu süreçte bir kesim geleneksel dini değerleri savunurken, bir diğer kesim laikliği özgürlüğün teminatı olarak gördü. Aradaki gerilim, bazen düşünsel zenginlik yarattı, bazen de körleşmeye yol açtı.
Bugün hâlâ dinde taassup denince akla sadece “dindar kesim” gelmemeli. Zira bağnazlık sadece inananlarda değil, inançsızlarda da görülebiliyor. Bir fikre ya da ideolojiye körü körüne bağlılık, aynı zihinsel mekanizmayı çalıştırıyor. Dolayısıyla taassup, inancın değil, zihinsel esnekliğin eksikliğidir.
Yerel ölçekte, dinde taassup toplumun kadın ve erkek rolleri üzerinde de belirgin etkiler yaratıyor. Erkekler genellikle dindarlığı bir kimlik ve güç göstergesi olarak benimserken, kadınlar bunu toplumsal kabul ve aidiyet aracı olarak yaşar. Bu fark, dindarlığın bireysel mi yoksa toplumsal mı yaşandığını anlamamız açısından çok önemlidir.
Toplumsal Cinsiyet Perspektifi: Erkeklerin Pratikliği, Kadınların Bağ Kuruculuğu
Erkeklerin dünyasında dinde taassup çoğunlukla “doğruyu temsil etme” iddiasıyla ilişkilidir. Erkekler bireysel başarıya, kontrol duygusuna ve pratik çözümlere yöneldikleri için, dini konularda da “hakikati savunma” motivasyonuyla hareket ederler. Bu durum, kimi zaman inancı rasyonelleştirmeye değil, idealleştirmeye yol açar.
Kadınlarda ise dinî deneyim genellikle ilişkisel bir bağ üzerinden şekillenir. Kadınlar toplumsal ilişkileri ve kültürel bağları koruma eğiliminde olduklarından, dinde taassup onlarda “uyum” ve “bağ kurma” aracı olarak tezahür edebilir. Yani kadınlar genelde “dışlayıcı” değil, “koruyucu” bir dindarlık sergiler. Ancak bu, onların baskıcı yorumlara sessiz kalması riskini de beraberinde getirir.
Bu noktada her iki eğilim de insanın toplumsal konumundan doğan bir yansıma gibidir: Erkek otoriteyle, kadın ise toplumsal bağla tanımlanır. Fakat dinde taassup, bu iki alanı da daraltır; ne erkek bireysel anlamda özgürleşebilir, ne de kadın toplumsal bağlarını özgürce kurabilir.
Evrensel Dinamikler: İnanç, Kimlik ve Empati
Dinde taassup, modern çağda sadece bir inanç meselesi değil; kimlik inşasının bir aracı hâline geldi. İnsanlar artık “inanıyorum” demekten çok “ben kimim?” sorusuna cevap arıyor. İnanç, bu sorunun cevabında bir etiket, bir sınır, bir güvenlik alanı oluşturuyor. Bu yüzden farklı din veya mezhep mensuplarıyla temas, çoğu zaman kimlik çatışması yaratıyor.
Evrensel çözüm, tahammülden çok empatide yatıyor. Empati, başkasının inancına saygı duymaktan öte, onun inançla kurduğu duygusal bağı anlamaya çalışmaktır. Dinde taassubun panzehiri, “haklı olmak” değil, “anlamaya niyetli olmak”tır.
Küresel düzeyde pek çok toplum, bu empati kültürünü geliştirmek için dinlerarası diyalog projeleri yürütüyor. Fakat asıl mesele, bu diyalogun sokakta, ailede, forumlarda, yani gündelik yaşamda da yer bulması.
Forumdaşlara Davet: Sizce Taassup Nerede Başlıyor?
Şimdi sözü size bırakmak istiyorum. Sizce dinde taassup nerede başlıyor? Bir fikri savunmakla körü körüne bağlanmak arasındaki çizgi nerede kayboluyor?
Farklı inançlardan, farklı kültürlerden forumdaşların deneyimlerini duymak isterim. Belki çocukluğunda “sorgulama” denilerek bastırılan bir merak anınız vardır; belki de bir tartışmada kendi taassubunuzu fark ettiğiniz bir an... Bu paylaşımlar, aslında hepimizin daha özgür düşünmesine katkı sağlar.
Çünkü taassup, bireysel değil, toplumsal bir aynadır. Kimin neye inandığı değil, nasıl inandığıdır asıl mesele. Ve belki de hepimiz, biraz daha anlamaya çalışsak, inancın özüyle yeniden karşılaşabiliriz.
Sonuç: İnançta Derinlik, Düşüncede Özgürlük
Dinde taassup, insanın inançla arasına koyduğu duvarlardan biridir. Oysa din, bu duvarları kaldırmak için vardır. Küresel ölçekte de yerel düzeyde de mesele aynı: İnsan, hakikati sahiplenmek yerine anlamaya çalıştığında, hem kendini hem başkasını özgürleştirir.
Bu forumda da öyle yapalım. Tartışalım, ama dinleyerek. Farklı fikirleri paylaşalım, ama yargılamadan. Çünkü dinin özü, hoşgörüde; taassubun kökü ise korkudadır.
Ve unutmayalım: İnanç, kalpten çıkar; taassup, zihnin kapanmasından.